Sonra, bir gün tek başına

sonra, bir gün tek başına

B, bir süredir tam olarak ne düşünmesi gerektiğine karar veremiyordu. Mutlu ya da mutsuz değildi. Sabah uyandığında onu yataktan kaldıracak bir amacın yokluğunun getirdiği boşluğu hissetmiyordu. Kimseyi özlemiyordu; babası ölmüş olabilir, yaşıyor da olabilirdi, yaşarken her şey daha da kötü olabilirdi. Kimseyi gerçekten özlemiyordu; insanlar ayrılabilir, beraber de olabilir, beraberken her şey daha da kötü olabilirdi.

B, hayatta kalabilmek için kelimelerle oynar. Kimisi aklını kaçırmamak için keyfini kaçırır. Yarını düşünmenin korkusunu taşıyamaz, belki, geçmişte bir kapının kulbuna takılır hırkası, sündükçe süner. Hayatta hiçbir pişmanlığının olmadığını söyleyenler, yalan söyleyenler, pişman olacak kadar uzaklaşmamış olabilir o anlardan.

O anlarla çok fazla oynadı B, her yanına parmak izi, kan izi ve ıslak bulaştı. Gayret etse, bir ucundan tutup yan yana getirse bile nafile. Artık hepsi birbirinden bağımsız o anları toplayıp tek bir anı yapamaz. Fırsatı varken her birini tek tek özleyebilirdi, o da öyle yaptı. Geçti sancısı.

Sonra, bir gün tek başına yağmurun bitmesini, karların erimesini ve baharın gelmesini beklerken "belki de evrende tek başımıza olmayabiliriz" diye düşünmeye başladı. Yan yana gelmeyecek şeyleri düşündü; bilim ve kurgu, gece ve gündüz, son ve bahar. Yokluk da varlıktan, varlıkla beraber. Anların sancısını yaşayabiliyorsak, neden o anları tekrar yaşayamayalım? Kaldığı yerden değil ya, kaldığı yerde. 

Gidenler bir şarkı bırakır, giderken bir şarkı bırakırız, birbirimizde kalan eşyaları aldığımız yere bırakırız. Çekim eki, iyelik eki, adamın biri, çorabın teki: nerede bıraktıysan oradadır.

Share: