İntifada


Ve ben bilirim taş, kağıt, makas tutarken ellerim
Taş demenin
Sapasağlam olmadığını
Filistinli çocuğun elindeki kadar

İsmi Nazım Değil





Share:

Baba Olunca Ağlarsın

“Şimdiden bu kadar ağlarsa ...”
Susmuş kalmıştı işte, devamını getirememişti bir türlü. Dünyanın bin bir türlü hâli, şimdiden düşünüyor besbelli.

Elindeki plastik bardağın kahve dolu kısmı(olumlu olan) azaldıkça, şeffaf kısım doğumevinin rengiyle doluyordu. Şöyle bir havaya kaldırıp “Bukalemun gibi şu meret, nereye tutarsan orayı gösteriyor” dediğinde kimse onunla ilgilenmedi; her biri başka elinin başka parmağından başka biçimde tırnağını kemiriyordu.

Çok ağlıyordu ama, çok. Gelir gelmez sevmemişti işte dünyayı.

“Hemen de büyürler, gözünü kapamaya fırsat vermeden. Bir bakmışsın okula başladı derken, yanında bir herifle gelir de anlayamazsın olanları.” Kolay mıydı kız çocuğu büyütmek? Sıfatlar sıralanıyordu gözünün önünde bir bir. 'Zor' geçiyor şimdi, şeridin ortalarına doğru 'daha zor' geçiyor. Her daim geçiyor ama 'sabır'.

Durum zarfları aldı yerini sonra: 'Gizli Özne'si olacak elbet, söylemeyecek hiç. Şimdi bizi de beğenmez! Saçları da uzayacak ama, ipek gibi olacak.

"Bırakmam ki onu kimseye, işten eve gelene kadar baksa annesi kâfi. Saatler nasıl geçecek bilmem, ya o beni bekleyecek mi? Apartmana girişimde anlayacak mı ayak sesimden, koşacak mı hemen kapıya?
Ya kapıyı görürse, görüp öğrenirse? Açmak isterse sonra, açıp evimden kaçmak isterse? Giderse ya da gidip geri gelmezse? Başka bir şehirde okur, başka bir yerde olursa...
Duymazsa ya beni?
Dizime mi söyleyeceğim kızımı sevdiğimi?
Ya sesim çıkmazsa? "


Canan Erbil - Mémoire Involontaire

Share:

Allah Rahmet Eylesin Diyen Çaydanlık

Ölüm, var olumunu noktalamaktır!

Telefonun çaldığında "Nasılsın? Uzun zamandır görüşmüyorduk" desinler istersin; "Ben öldüm. Uzun zaman görüşemeyeceğiz!" asla değil!

Sema Ablanın annesi öldü. Birden bire oldu, hayatına nokta kondu. Alıştıra alıştıra değil. Beyin kanamasıymış: hayatı kafada bitirmek!

Taziye evlerinin ziyareti Diyanet İşleri Başkanlığının çıkardığı genelgeye göre yapılır. Evin büyükanne kokusuna bulanması, ikramlarda pide ve lahmacun dışına çıkılmaması, Yasin-Tebareke-Amme üçlüsünün ardından okunan duayı ilk bitirenin "Alluuaaeehö" diye hırlaması hayati önem arz eder.

Elbette Sema Ablanın annesi melek gibi bir kadındı! Kaç yetim doyurduğunun kısaca hesabı, evin en büyük çocuğu tarafından dua sonrasında ifade edilir. Hep böyle olur!

Hep böyle ölür insan! Dünya ve ahiret arasında oynanan "El Fatiha"nın ardından tribünlerden "Alluaaehö" yükselir diye bekliyordum. Boşuna! İçeriden başka bir ses duyuldu: "Çayınız oldu!"

Konuşan çaydanlık... Sema Ablanın gelini almış. Duaların kabul olduğuna yoruyorum. Cennette çay servisi çoktan başlamış.



Share:

Ufak Öykü: 8

3 rakamını gördü. "Anne! Bunun yarısı nerede?" diye sordu. Hayatta her şeyin bir eşi olduğunu sanıyordu. Böyle de çocuk işte!


Canan Erbil - Ephemeral Cities

Share:

Nietzsche Dağlar Bizi Bizden Ayırmış

"İki çay söyleyebilir miyiz?" diyor, "İki çay!" diyorum.
"Evet" diyor, ellerimle zafer işareti yapıyorum. Müdürüm, dört işlemi parmak hesabıyla yaptığımı sanıyor.

Misafirimiz çok güzel. Diğer güzel kadınlara çok benziyor. "İnsan insana benzermiş..." diyor ve işte adamı olan kabarık bir cüzdanla karşımda oturuyor. İçimdeki kuş, her insan biricikcikcik ötüyor!

Adımı kendimden başka birinde ilk defa duyduğum dizide baş rol oynamış kadın, yanındaki Cüzdan'dan duyuyorum.

Cüzdan, yurt dışında fesleğen okuduğunu ve Nietzsche'yi bizim kadın düşmanı biçiminde yanlış tanıdığımızı, oysa Feminist olduğunu ve liseli kızlara yaptığı seslenişte "ekmeğinizi elinize alın!" sözünü ısrarla vurguladığını iddia ediyor. Gerçekse bıyığımızı keseceğiz. Nietzsche ve ben...

Misafirimiz bulduğu gibi bırakıyor, masanın üzerine telefon numarasını. Yolcu ettiğim sırada ben değil ama elim çok sıkılıyor. O sırada Cüzdan'ın telefonu çalıyor, misafirimizi arabada beklediğini işte bir şekilde ifade ediyor.

O giderken "Hanımefendi!" diyorum, "Cüzdanınızı unuttunuz!" Karşı koltuğun üzerine şöyle bir bakıyor, geri dönüp alıyor çantasını. "Sağ olun" diyor. Ne laf ama! Sanırsın ki ölüyorum.


Canan Erbil - Kaygan Zemin

Share:

Ayna

Sevdiğim
bir ayna vereceğim sana
ellerinle saçımı tara!



İsmi Nazım Değil





Share: